Gönül, her ne kadar bir kız ismi olsa da taşıdığı anlam kızlarda hayat bulduğu için onlara yakışmaktadır. Şarkılarda, şiirlerde en duygusal haliyle yer alır, satırlarda, mısralarda...Hep gönlümüz dolu olsun isteriz, boş kalması sanki hiç olmaması gerekirmiş gibi. Buradaki gönlün dolu ya da boş olması hep karşı cinsle ilişkilendirilir. Gönül, o kadar geniş bir yerdirki, orada herkese yer bulunur.
İçini Allah aşkı, insan aşkı, çevre aşkı, çocuk aşkı vs vs doldurabilirsiniz. Bir o kadar da dardır ki içinde kimseye yer yoktur. Bu ise biraz rahatsızlık durumudur. İnsanlar yaşadıklarıyla var olurlar. Yaşanmış her şey kişide bir iz, bir olgunluk yaratır. Hergün bir şeyler öğrenilir. Her yeni sabah öğrenme için zemin hazırlar. Hayatta hergün güzel şeyler yaşanmaz ki... O zaman nereden bilirdik güzel günlerin kıymetini. Zaten onlarda GÜZEL olarak nitelendirilmezdi. Bilemezdik neye güzel diyebileceğimizi. Yaşadığımız hergün birbirimizle etkileşerek geçer. Gün içinde öyle durumlar yaşarızki karşımıza biri çıkmasın diyebiliriz.
Öfkemize hakim olamamaktan korkarız. Soluğumuz sıklaşmış, kan damarlarımız ortaya çıkmış, gözlerimiz yerinden çıkacak gibi bakış fırlatıyoruzdur. El, kol hareketlerimiz de bunlara eşlik eder. Belki sesimizin ton ayarı da kaçmıştır. Dişlerimizi sıkıp belli etmemeye çalışıyorda olabiliriz. Bazılarımız bedensel tepkilerini gün içinde kendine saklamayı başarıyor olarak görünüp, uykuda kendilerini anlatıyor olabilirler. Kabus dolu rüyalar, diş gıcırdatmalar, bir türlü uykuya geçemeyenler... Neden biz böyleyiz?
Hep sorunlarımızı kendimize mi saklamalıyız? Kendimizi ifade edersek ne olur? Sorunlarım herkesi sevindirir diye mi düşünüyoruz? Onlarda belki bizden daha çok sorun var. Düşünce yapımızı değiştirmeli, kendimizi anlatabilmeliyiz. Kendimizi, derdimizi anlatırken ağlayabiliriz de... Ağlamak, tamamen insani bir özellik olup, duygularımızın nasırlaşmadığını gösterir. Ağlayamayan kişilerde ise, mutlaka psikolojik durumlar, değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Günümüzde herkes kendini başkalarından bir adım önde görmek istiyor. Çocuklara da bu şekilde hissettiriliyor. Sosyal alanlar yaratılmaya çalışılıyor. Proje çocuklar ailelerin geçmişte şu nedenle ya da bu nedenle yapamadıklarını var güçleri ile yapmaya çalışıyorlar. Anneleri- babaları mutlu olsun diye. Ebeveynlerde çevrelerine çocuklarını gururla takdim ediyorlar. Çünkü kendileri de çocukları üzerinden bir adım önde oluyorlar. Öyle hissediyorlar, kendilerini... Çocuklarına tren alırlar, kendileri oynarlar. Geçmişte alınamayan oyuncaklar, yapılamayan etkinlikler ebeveynlerin tatmin duygularına hitap etmekte ve doygunluk yaşamaktadırlar.
Çocuklarımız çeşitli etkinlikleri yaparken biz kendimizi tatmin ediyoruz da onun gönlünü açabiliyor muyuz? Onu ne kadar dinleyebiliyoruz? Dinlediklerimizden bir sonuca ulaşıp, çocuğumuz için ne yapabiliyoruz? Yoksa yalancı baharı hayatımız boyunca yaşayacak mıyız?
Çocukları dinlemek, ona yeteri kadar zaman ayırmak çok önemli. Biz kendi işimizi yaparken biraz kulağımızın onda olmasını yeterli görüyorsak, olmaz. Çocuğumuz yalnızca onu dinlediğimizi ve kendisinin önemli olduğunu hissetmeli.
Yoksa ‘’seni seviyorum’’ la sevdiğimizi gösteremeyiz. Kişiler birbirini dinlerken etkin dinleme yapmalıdır. Karşımızdaki kişinin gözünün içine bakmalı ve beden dili ile bunu belirtmeliyiz. Çocuğumuz için de aynı durum geçerlidir, ‘’yetişkinler dikkat eder, çocuk nasılsa konuşur, anlatır, özel olarak dikkat etmeme gerek yok, ben işimi de yaparım, onu da dinlerim’’ diyemeyiz. Onların küçücük, ama büyük gönüllerinden nelerin geçtiğini dinleyip, anlamamız ve bize yüreklerini açmaları için ortam yaratmalıyız.
İçini Allah aşkı, insan aşkı, çevre aşkı, çocuk aşkı vs vs doldurabilirsiniz. Bir o kadar da dardır ki içinde kimseye yer yoktur. Bu ise biraz rahatsızlık durumudur. İnsanlar yaşadıklarıyla var olurlar. Yaşanmış her şey kişide bir iz, bir olgunluk yaratır. Hergün bir şeyler öğrenilir. Her yeni sabah öğrenme için zemin hazırlar. Hayatta hergün güzel şeyler yaşanmaz ki... O zaman nereden bilirdik güzel günlerin kıymetini. Zaten onlarda GÜZEL olarak nitelendirilmezdi. Bilemezdik neye güzel diyebileceğimizi. Yaşadığımız hergün birbirimizle etkileşerek geçer. Gün içinde öyle durumlar yaşarızki karşımıza biri çıkmasın diyebiliriz.
Öfkemize hakim olamamaktan korkarız. Soluğumuz sıklaşmış, kan damarlarımız ortaya çıkmış, gözlerimiz yerinden çıkacak gibi bakış fırlatıyoruzdur. El, kol hareketlerimiz de bunlara eşlik eder. Belki sesimizin ton ayarı da kaçmıştır. Dişlerimizi sıkıp belli etmemeye çalışıyorda olabiliriz. Bazılarımız bedensel tepkilerini gün içinde kendine saklamayı başarıyor olarak görünüp, uykuda kendilerini anlatıyor olabilirler. Kabus dolu rüyalar, diş gıcırdatmalar, bir türlü uykuya geçemeyenler... Neden biz böyleyiz?
Hep sorunlarımızı kendimize mi saklamalıyız? Kendimizi ifade edersek ne olur? Sorunlarım herkesi sevindirir diye mi düşünüyoruz? Onlarda belki bizden daha çok sorun var. Düşünce yapımızı değiştirmeli, kendimizi anlatabilmeliyiz. Kendimizi, derdimizi anlatırken ağlayabiliriz de... Ağlamak, tamamen insani bir özellik olup, duygularımızın nasırlaşmadığını gösterir. Ağlayamayan kişilerde ise, mutlaka psikolojik durumlar, değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Günümüzde herkes kendini başkalarından bir adım önde görmek istiyor. Çocuklara da bu şekilde hissettiriliyor. Sosyal alanlar yaratılmaya çalışılıyor. Proje çocuklar ailelerin geçmişte şu nedenle ya da bu nedenle yapamadıklarını var güçleri ile yapmaya çalışıyorlar. Anneleri- babaları mutlu olsun diye. Ebeveynlerde çevrelerine çocuklarını gururla takdim ediyorlar. Çünkü kendileri de çocukları üzerinden bir adım önde oluyorlar. Öyle hissediyorlar, kendilerini... Çocuklarına tren alırlar, kendileri oynarlar. Geçmişte alınamayan oyuncaklar, yapılamayan etkinlikler ebeveynlerin tatmin duygularına hitap etmekte ve doygunluk yaşamaktadırlar.
Çocuklarımız çeşitli etkinlikleri yaparken biz kendimizi tatmin ediyoruz da onun gönlünü açabiliyor muyuz? Onu ne kadar dinleyebiliyoruz? Dinlediklerimizden bir sonuca ulaşıp, çocuğumuz için ne yapabiliyoruz? Yoksa yalancı baharı hayatımız boyunca yaşayacak mıyız?
Çocukları dinlemek, ona yeteri kadar zaman ayırmak çok önemli. Biz kendi işimizi yaparken biraz kulağımızın onda olmasını yeterli görüyorsak, olmaz. Çocuğumuz yalnızca onu dinlediğimizi ve kendisinin önemli olduğunu hissetmeli.
Öznur Simav |
*Öznur Simav
Pedagog- aile ve iletişim danışmanı
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Pedagog- aile ve iletişim danışmanı
© Copyright, Sağlık TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Destekleriniz ve eleştirilerinizi için lütfen yorum yazınız. Teşekkürler.